25 Temmuz 2013 Perşembe

RİZE GEZİ NOTLARI

   Karadeniz gezilebilecek en güzel yerlerdendir...

   Eşimin Rize'li olması sebebiyle bizim gezmeyi planladığımız rota da Rize çevresinde oldu. Biz İstanbul'dan kendi arabamızla gitmeyi tercih ettik. Çünkü bizimle birlikte aile büyükleri de geldi. Fakat araba yolculuğu o kadar yol tercih edilir mi derseniz tartışılır. Şu anda yolların hepsi duble yol olma durumunda bu sebeple hem gidiş hem de geliş biraz daha rahatlamış, fakat yine de 15 saatlik bir yolunuz var. (Bu söylediğim Rize merkez için geçerli.) Bence Trabzon'a uçakla gidip, oradan araç kiralamak rahat yolculuk için tercih edilebilir. Ama daha ekonomik olsun derseniz araç tercihi sizin için daha mantıklı olacaktır.

   Eğer bir Rize turu yapacaksanız min. 7 gününüzü bu tur için ayırmanız gerekli diye düşünüyorum. Çünkü Rize'de ve çevresinde gezilecek çok yer var. Aynı zamanda bu yerlerin arası uzak olduğu için bir günde en fazla iki mekan gezebilirsiniz. Bu sebeple hiçbir yer aklımda kalmasın diyorsanız eğer, kendinize en az bir haftalık tatil ayarlayın.

   Gittiğimiz ilk gün çok yorgun olduğumuz için dinlenmeye ayırdık. Biz Çayeli'li olduğumuz için konaklamada bir otel bulmamıza gerek olmadı. Ama Rize'ye çok yakın Ayder yaylasında bir sürü güzel butik oteller var. Bir tanesini gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz.
  
   Bu arada Rize'ye gitmek için en ideal zaman ne zaman derseniz ben kendi tecrübelerime dayanarak size Eylül ayı diyebilirim, hatta Eylül sonu Ekim başı gibi de olabilir. Çünkü bu zamanlarda henüz yağmurlar başlamamış oluyor. Gündüzleri gayet sıcak ve keyifli bir hava, akşamları ise sizi biraz üşütmekle beraber tertemiz ve rahatlatıcı bir havası oluyor.

   İlk gün, Trabzon'da olması ve yolun uzun süreceğini bilmemiz sebebiyle Sümela manastırına gitmeye karar verdik. Yol, bulunduğumuz yerden yaklaşık bir saat sürdü. Sümela yolu Trabzon sanayi sitesinin içinden geçilerek gidilen bir yol. Bu sebeple karıştırmayın sakın. Gerçi bir sürü tabela koyulmuş ama burdan da yol olur mu deyip tabelaları kaçırabilirsiniz dikkat edin.

  Bu arada Sümela'ya varmadan önce şahane kahvaltıları da olan çok güzel bir iki tane alabalık çiftliği var. Eğer kahvaltı etmeden çıkarsanız veya dönüşünüz öğlen saatlerine denk gelirse kesinlikle tavsiye edebileceğim yerler. Yalnız giderken yanınıza kolları uzun bişeyler alın derim. Çünkü bu yerlerde kahvaltı ederken arılar sizi bir an olsun yalnız bırakmıyorlar. Beni sokmazlar diye düşünüyorsanız, iki kere düşünün derim...









   Şunu da belirtmem gerekir ki Sümela'ya iki yıldır üst üste gidiyorum, fakat ikisinde de sürekli bir tadilat halinde yani sadece bir tane ibadet odası, bir kaç tane de odası açık avluyu gezip çıkmanız gerekiyor. Bir de eğerki bayram seyran gibi bir güne denk geldiyseniz biraz kalabalık oluyor. Trabzon'da yaşayan halkta gezmek için buraya geliyor çünkü. Aklınızda bulunsun. Ayrıca Müze Kartınız varsa onu da girişte kullanabiliyorsunuz.

   Sümela Manastırı'ndan çıkıp Rize istikametine gitmeye başladığınız zaman yol üzerindeki bir sapaktan giriş yapıp Uzungöl'e gidebiliyorsunuz. Yol tarifleri için artık herkesin arabasında bir GPS olduğunu düşünüyorum. Yoksa da edinmelisiniz bence çünkü yollar gerçekten karışabiliyor. Biz telefonlarımızdakileri kullanmıştık ve gayet başarılı bir şekilde istediğimiz yerlere ulaştık.

  Yalnız Sümela Manastırında gezmeyi en geç öğlen saatlerine kadar bitirmiş olmanız gerekiyor ki Uzungöl'e gidebilesiniz, çünkü sapaktan girdikten sonra yine bir saat kadar bir yolunuz var ve hava karardığı zaman o güzel manzarayı kaçırabiliyorsunuz. En azından gündüz gözüyle bir seyrettikten sonra Uzungöl'ün gece manzarası da gerçekten çok keyiflidir bunu da belirtmek isterim.

   Uzungöl gerçekten küçük ama turizm amaçlı yapıldığı için çok güzel inşa edilmiş, dağların arasında yeşilliklerin içinde kalan modern bir köy diyebiliriz. Aradığınız herşeyi de burada bulabiliyorsunuz. Ayrıca yeme içme konusunda da çok iyiler. Her yerde ayrı bir leziz koku sizi cezbedebiliyor. Eğer acıktıysanız akşam yemeğinizi burada yemeyi tercih edebilirsiniz...






   Uzungöldeki gezintinizde bittikten sonra eminim biraz dinlenmek isteyeceksinizdir. :))

   Bu arada belirtmek istediğim bir şey var. Anzer yaylası bildiğiniz gibi ballarıyla ünlüdür. Bu sebeple merak edip oraya da gitmek isteyebilirsiniz. Fakat Anzer yaylası Ayder yaylası gibi turizm amacıyla işletmelerin açıldığı bir yer değil. İsteyenler tabii ki gidip görsünler, fakat yolu çok uzun ve engebeli olmasının yanısıra vardığınız zaman sizi karşılayacak bir kaç tane yayla evinden başka bir şey bulamazsınız. Yani gitmeyi düşünenler varsa hayal kırıklığına uğrayabilirler bu sebeple bunu da belirtmek istedim.

   Rize'ye giderken mayolarınızı da yanınıza almayı unutmayın. Çünkü Rize de bir halk plajının olmasının yanı sıra Ayder Yaylasında girebileceğiniz çok güzel kaplıcaları bulunuyor. Bunlardan yararlanabilmek içinde mayolarınızı yanınıza almanız lazım :)

  Bir diğer gün başladığında size önereceğim gezi rotası öncelikle Ayder yaylasına da çok uzak olmayan Ağaran şelalesi olacaktır. Şelalenin yanında herhangi bir turizm amaçlı mekan bulunmuyor, ama sadece şelaleyi görmek için bile gidebilir ve bir kaç güzel kare elde edebilirsiniz. Ben soğuk suya aldırmam diyenleriniz şelale suyunun altında biraz serinleyebilir de...

   
  



 
  Ayder Yaylası'na giderken önce Çamlıhemşin'den geçiyorsunuz. Burada Çamlıhemşin kızlarının başlarına bağladıkları değişik başörtülerden hediyelik olarak almanız mümkün.

  Ayder Yaylası'na vardığınız zaman miss gibi doğası ile sizi büyülüyor. Genellikle turizm amaçlı butik otelleri, kaplıcaları mevcut. Bir kaç tane yayla evi ise hala kullanılıyor köylüler tarafından. Yalnız Ayder Yaylası'nda üşümeniz kuvvetle muhtemel. Yaz günü bile olsa yanınıza mutlaka uzun kollu bir şeyler almanız gerekiyor. Gittiğiniz zaman karnınızın aç olması da tavsiyem olacaktır. Çünkü inanılmaz güzel mıhlama ve kara lahana sarması yiyebileceğiniz yerler var. Eğer sabahtan giderseniz kahvaltıları da mükemmel oluyor. Ya ben çok yiyemem, tıkanırım diyorsanız, Rize'de bu durumu unutabilirsiniz, çünkü inanılmaz güzel doğasında biraz yürüdüğünüz ve billur gibi suyundan içtiğiniz sürece sürekli açsınız demektir.

  Ayder Yaylası'nın merkezinden biraz daha uzaklaşarak yolu takip ederseniz, köylülerin yaptığı derme çatma yerlere ulaşırsınız. Burası merkez gibi değil turizm yerleri yok gibi, sadece bir kaç tane derme çatma köylülerin kendi çabaları ile kurduğu, ama tamamen yeşilllikler içerisinde yerler var. Eğer ben daha çok böyle yerleri severim diyorsanız biraz daha yol turmanıp buralara da ulaşabilirsiniz. 

  Bir de Ayder Yaylası'ndan dönüşte Fırtına deresinin yanında rafting yapabileceğiniz bir kaç yer bulunuyor. Bana sorarsanız buralara kadar gelmişken rafting yapmadan dönmek Fırtına'ya haksızlık olur. Üstelik korkulacak kadar zor da değil. Zaten her türlü yanınızda bir eğitmen bulunuyor ve sizi yönlendiriyor.




  Bir de bizim köyümüz var. Çok kısa buradan da bahsetmek isterim. Köyümüz ufak olmakla birlikte, Rize'nin Çayeli ilçesinde bulunuyor. Çayeli merkezden yukarıya doğru bi 200 metre kadar da tırmanmanız lazım. Yalnız köyümüzün hem akşam, hem gündüz manzaraları harikadır. İsmi ne mi demiştiniz? Hemen ileteyim Kurçenli köyü :)
 Yazımı burada bitirirken köyümüzden de bir kaç resim paylaşmak isterim...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı