16 Mayıs 2015 Cumartesi

Side - Antalya - Manavgat - Kemer - Kaş - Fethiye - Ölüdeniz 23 Nisan'da Kaç Yer Gezilebilir?

   Merhabalar,

   Nasılsınız a dostlar? Beni sorarsanız hayatımın en güzel tatillerinden birisini daha yapıyorum. Yaptığım tatillerin hangisinin kötü olduğunu söyleyebilirim zaten inanın bilmiyorum. Ama bu tatil bir nevi yorgunluk tatili gibi oldu. Çünkü gerçek anlamıyla tarihi eserler gezisi yapıyoruz diyebilirim. Arada oturup bunları yazma şansını buldum, çünkü çok yorulan eşimin biraz uyuması gerekti artık.
   Tatilimizi 23 Nisanı birleştirerek dört günlük bir tatil haline getirdik. 22 Nisan akşamı İstanbul'daki evimizden yola çıktık. İlk rotamız Side Antik kentiydi. Akşam saat dokuz gibi yola çıktığımız için sabah erken saatlerde Side'de olduk. Aslında yolda mola verip bir kaç saatte olsa uyumuş olmamıza rağmen yine de erken saatlerde vardık. Sabah sekiz gibi oradaydık. Tarihin Nisan olması sebebiyle yazın gittiğinizden daha soğuk bir Side karşıladı bizi. Üstümüzde uzun kollu kazaklarla gezmek durumunda kaldık. Şehirde hiç Türk turist yok diyebilirim. Tamamı yabancı. Onlarda anladığım kadarıyla alışveriş yapmak ve biraz da tarihi yerleri görmek amacıyla gelmişler. Tabii sabah erken saatler olduğu için çok fazla insan görmemiş de olabiliriz.
   Side Antik kentini sahil kısmından gezmeye başladık. Biletle veya Müze kartınızla girebileceğiniz Antik Tiyatrosundan önce çarşısından sahile doğru inerek sahildeki kalıntıları gezmenizi, sonrasında ise yukarıya doğru çıkmanızı tavsiye ederim. yoksa iki kere inip çıkmanız gerekecektir.


   Sahil kısmını gezdikten sonra yürüyerek yukarıya, Antik Tiyatronun ve diğer kalıntıların olduğu bölgeye varabilirsiniz. Ayrıca şehir müzesi de burada yer alıyor. Müze kartınız varsa hepsine giriş yapabiliyorsunuz. 
Bu arada daha önce söylemeyi unuttum. Eğer araba ile geldiyseniz sahile kadar inemiyorsunuz. Antik Tiyatronun bulunduğu yerde bir kaç tane otopark var buralara aracınızı bırakabilirsiniz. Yalnız yaz mevsiminde giderseniz buralarda da yer bulma ihtimaliniz zorlaşacaktır. 
   Neyse konudan çok sapmadan devam edeyim. Yine şehir merkezinden veya ara sokaklarından yukarıya doğru çıkarak Side Antik Tiyatrosunun olduğu bölgeye geliyorsunuz. Antik Tiyatroya bilet alarak veya müze kartınız ile girebilirsiniz. Eğer müze kartınız yoksa buradan alabilirsiniz de. Müzeye bilet ile giriş 15 TL, müze kart öğrenci fiyatı 20 TL, müze kart normal fiyatı (her yere iki kere girebilmenizi sağlayan) 40 TL, (her yere sınırsız girmenizi sağlayan) 50 TL olarak belirlenmiş. Sadece kimliğinizle birlikte çıkartabiliyorsunuz. Eğer bizim gibi bir çok yer gezecekseniz çıkartmanızı tavsiye ederim. Çünkü müze girişleri 10 - 15 TL arasında. 
   Side Antik Tiyatrosunun içerisinde sadece antik tiyatroyu gezebiliyorsunuz. Diğer yerlerde halen kazı çalışmaları devam ettiği için tel örgülerle kapatılmış durumda sadece dışarıdan bakabilirsiniz. Size tiyatroyu da bir iki resimle göstermek isterim. 

   Antik Tiyarodan çıktıktan sonra etrafından gezebileceğiniz bir de ufak kent kalıntıları bulunuyor.




   Bu kalıntıları gezmeyi bitirdikten sonra Antik Tiyatronun hemen karşısında bulunan Side Müzesi'ni gezmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Müzenin içerisinde gerçekten birbirinden güzel heykeller ve o dönemde kullanılan bazı aletlere ait kalıntılar var. Yine müze kartınızla buraya da girebiliyorsunuz. 





   Side müzesini de gezdikten sonra Kemer'e doğru yola çıktık. Kemer'de gezilebilecek çok fazla yer yok. Bir Marina'sı, bir de yörük çadırı denilen seyir terası gibi bir yeri bulunuyor. Ama bu dönemde özellikle dalış kursları burada yoğunlukta diyebilirim. Yazın oldukça dolu olduğunu otellerin büyüklüğüne bakarak tahmin ettiğim Kemer'de çok kalmadık açıkçası.
   Burada istikametimiz Kaş olarak yola çıktık, fakat yol üzerinde uğramamız gereken iki durak daha vardı. Bunlardan bir tanesi Phaselis Antik kenti, bir diğeri ise benim gezdiğim yerler arasında en çok hayran kaldığım yer olan Olympos olacaktı.
   İstikametlerden ilki Phaselis'e vardığınızda buradaki yaşanmışlığı hissedebiliyorsunuz. Aynı zamanda gördüğünüz doğa ile adeta büyüleniyorsunuz. İnsanarın o zamanlarda yaşadığı bu antik liman şehri inanılmaz güzel. Şu anda kalan bir kaç kalıntı ve yine bir Antik Tiyatro olsa da, sizi o zamanlarda hissettirebiliyor bu şehir. Orman ile iç içe ve deniz kenarında olmasının beni ayrıca cezbettiğini söyleyebilirim size. Diğer antik şehirlerde olan o kuraklık burada yok Burası hala yeşil ve belki de bu sebeple hala canlı gibi hisettiriyor insana. Eğer yolunuz buralara düşerse uğramadan geçmeyin derim.
   Hakkında küçük bir bilgi vermek gerekirse bu şehir İ.Ö (İsa'dan Önce) 333 Yılında Büyük İskender'i altın taçla karşılamasıyla, yani Büyük İskender'in buraya gelmiş olmasıyla bilinir. İ.Ö. 167'de Likya Birliği'ne üye olur, İ.Ö. 43'de Roma egemenliğine girer ki bu dönem şehrin yeniden yapılanmasında en büyük önemi taşıyan dönemdir. Coğrafi konumu önemli bir liman kenti olduğunu gösterir. 5. ve 6. YY: da Bizans egemenliğine girer.1158'deki Selçuklu kuşatmasından sonra gerek depremler, gerekse limanın işlevselliğini kaybetmesinin ardından önemini kaybedip 13. YY. başlarından itibaren tamamen terkedilir. Tarihçiler şehrin baş tanrıçasının savaşın ve bilgeliğin tanrıçası Athena olduğunu yazarlar.






















  Sıra geldi beni gezdiğim antik kentler arasında en çok etkileyenlerin başında gelen Olympos Antik kentine. Aslında yolumuzun üzerinde olmasına rağmen inilen yolu uzun bir patika olduğu için gidip, gitmemeyi düşünmüştük. Ama dedik madem gezmek için çıktık bu yollara, yol üzerindeki her durağa uğramak lazım...
   Olymposa varmak üzere olduğunuzu yol üzerinde sıklaşmaya başlayan Bungalov pansiyonlardan anlayabiliyorsunuz. Burası genel olarak bir öğrenci şehri gibi. Hem ucuz, hem istediğiniz şekilde vakit geçirebiliyorsunuz ve kimse size karışmıyor. Olympos'un bir sahili olduğu için Antik Şehre giriş çıkışın bir saati yok. Öğrenciler, daha doğrusu isteyen herkes  istedikleri zaman ellerinde alkolleriyle sahile inip, yaktıkları ateş karşısında keyif yapabiliyorlar.
   Bu grubun dışında kalan bizim gibi gezginciler de tarihi kentin içinde gezinebiliyorlar. Gezerken de inanılmaz güzelliklerle karşılaşıyorlar. Olympos'un iç kesimleri orman. Şehir orman ile iç içe geçmiş durumda. Çoğu yapının atından ağaç kökleri fışkırıyor. Yalnız gezdiğiniz yollar, gördüğünüz yerler o kadar güzel ki gezerken kendinizi kaybediyorsunuz. Bazı yerlerin girişleri gizli kalmış. Farkedemeyebiliyorsunuz, bu yüzden iyice bakın her yerlere :)
   Siz siz olun eğer gidebilme şansınız varsa mutlaka Olympos'a uğrayın. Bu arada küçük bir not geçeyim. Olympos yazın inanılmaz kalabalık oluyor. Bu sebeple eğer bizim gibi bahar aylarında gidebilirseniz şehri çok daha rahat gezebilirsiniz.





   Olympos ziyaretinden sonra oldukça yorulduğumuz için günü sonlandıracağımız Kaş'a doğru yola çıktık. Kaş diğer yerlere oranla biraz daha dolu idi. Bence bu doluluğun sebebi ise dalış okullarıydı. Yılın anladığım kadarıyla her mevsiminde dalış okulları burada dalış yapıyorlar.
   Kaş'a gittiğimiz zaman açıkçası konaklama için fazla para ödeyeceğimizi düşünmüştük, ama öyle olmadı. Sahile doğru olan kısımda, karakolun ve belediye binasının hemen yanında neredeyse sadece pansiyonların olduğu bir sokak var. Biz bu sokağa girince hemen sağınızda kalan ilk pansiyon olan Caretta Pansiyon'da kaldık. Gecelik iki kişi sadece oda olarak 60 TL verdik. Odalar gayet temiz. Anladığımız kadarıyla bir aile işletmesi. Çünkü bizi yaşlı bir amca ile teyze karşıladı. Odamızı ise genç bir bayan gösterdi. Odalar gayet temiz. Sadece yatmak için kullanacaksanız ideal. Biraz ufak odaları, ufakta bir balkonu var. Bizim kaldığımız odada TV yoktu. Ama diğer odalar için bi bilgim yok açıkçası. Yalnız tuvaleti oldukça küçük. Banyo için ayrı bir duşakabini veya perdesi yok :) aynı yerde banyonuzu da yapıyorsunuz yani. Açıkçası biraz da eski kalmış. ama fiyatı oda için uygundu. Gerçi biz sezonda gitmediğimiz için büyük ihtimalle uygundu. Bir de bizim gibi sezonda gitmezseniz ısıtma güneş enerjisi ile olduğu için sıcak su bulamayabilirsiniz bilginiz olsun.

   Sabah kahvaltı için indiğimiz sahilde bir büfede tost yiyelim dedik. Fakat sadece tost ve çaya verdiğimiz 28 TL açıkçası içimize oturdu. Üstelik sezonda bile değildik. Hani siz de giderseniz bu pahalılık aklınızın bir köşesinde bulunsun :)
   Kaştan çıkarak Fethiye'ye doğru yolumuza devam ettik. Yol üzerindeki ilk durağımız Kaputaş plajı oldu. Plaj kısmen doluydu. Bir iki Türk turist haricinde yabancı turistler vardı. İnsanlar genel olarak güneşlenirken biz bir deli dürtmüşçesine denize girdik. Tabii sonrasında uyuştuk soğuktan. Ama insan güneşi ve o kadar güzel denizi görünce açıkçası dayanamıyor. Oradan çıktıktan sonra Xantos antik kentine uğramadan geçemedik. Daha öncesinde bi turla birlikte ziyaret etmiş olmamıza rağmen yine de bir görmek istedik. Asıl tarihi eserleri gezdiğimiz için biz biraz daha gerilerde kalmış yerleri gezdik. Eğer sizinde vaktiniz olursa bütün şehri gezmenizi tavsiye ederim. Arkada ağaçların arasında kalmış değişik kalıntılar ve anıt mezarlar mevcut.
Ağaçların arasında bir sincapla bile rastlaştık yani.
 


   Buradan sonrasında ise dinlenmeye adadık kendimizi. Çünkü aslına bakarsanız oldukça yorulduk. Kalacağımız yer giderken aklımızda yoktu, sonra booking.com üzerinden ararken daha önce de konakladığımız ve çok memnun kaldığımız Ten Apart Otel'e gittik. Geçen sene gittiğimizde her yeri toprak yol olan Fethiye'nin bütün yolları düzeltilmiş ve çok güzel olmuş. Otele gittiğimizde bir tane odası kalmıştı, hemen kaptık. Küçük bir otel ama hem apart yani bir oda bir salon ve mutfaklı odaları var, hem de sadece oda şeklinde odaları var. İlk gittiğimizde mutfaklı odada kalmıştık. Oda gayet ferah, mutfağı kullanışlıydı. Ayrıca da bir odası daha vardı. odalar klimalıydı. Bu gittiğimizde ise tek odada kaldık. Odaların hepsinde balkon vardı bu arada. Tek odalı olan odalarda gayet iki kişiye yeterli odalar. İçerde klima, gayet yeterli ve temiz bir banyosu var. Kendisine yeterli olan bir havuzu da mevcut. Bir aile işletmesi ve herkes gayet güler yüzlü. Odanın içinde ayrıca TV ve bir su ısıtıcı ile çay ikramları var. Burada da sadece oda için gecelik 70 TL verdik. Yine de belirtmem gerekir ki biz sezon olmayan bir dönemde gittik. Buna rağmen bütün odaları doluydu. Bunun dışında iki kişilik kahvaltıya 20 TL ödüyorsunuz, ama kahvaltı gayet yeterli ve doyurucu. Kaştaki tost faciasından sonra bize çok iyi geldi açıkçası.

   Açıkçası bir tam günü otelde geçirdik. Akşam ise nargile krizimiz tuttuğu ve biraz da gezelim diyerek Ölüdeniz'e indik. Ölüdeniz'de Nargile içmek isterseniz gidilebilecek en güzel yer sahilin sonunda en dipte bulunan Kumsal Nargile. Aynı zamanda burada istediğiniz yemekleri de yiyebiliyorsunuz. Bir nargile erbabı olarak içtiğimiz nargilenin gerçekten güzel olduğunu söyleyebilirim. Eğer gittiyseniz oraya da mutlaka bir uğrayın. 
   Akşam ise yine otelimizin yakınında bulunan ve Çalış plajına yakın olan Kolcuoğlu restorana gittik. Restoran deniz kenarında. Sahil kesimini de geçen seneye göre gayet güzelleştirmişler açıkçası. Kolcuoğlu da her zamaan ki Kolcuoğlu. Etleri gayet lezzetli ve kesinlikle gidilmesi gereken yerlerden biri. Eğer uğrama şansınız olursa gidin derim. 
   Şimdilik benden bu kadar, eğer sormak istediğiniz, aklınıza gelen başka bir şey olursa onlara da cevap vermeye çalışırım elimden geldiğince... :))

Sevgiyle kalın,
Merve.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı