21 Eylül 2014 Pazar

VİZESİZ YUNAN ADALARI TURU GEZİ NOTLARI (RHODES - MYKONOS - SANTORINI)

Merhaba,

   Uzun zamandır büyük bir heyecanla beklediğim gün geldi çattı. En sonunda tarih günlerden 19 Temmuz 2014'ü gösterdi ve bizde gemimize binmek üzere yola çıktık. 20 Temmuz Pazar gününe denk geldiği için biz Cumartesi akşamını bir tanecik teyzoşumun İzmir'deki evinde geçirdik. Belirtmeden edemeyeceğim bir İstanbul'lu olarak gerçekten İzmir'de yaşamayı isterdim. Teyzeme gittiğimiz zaman eşim yaklaşık 8 saat araba kullandığı için dinlenmek istedi. Bizde teyzemle sahile inip yürüyüş yapalım dedik. Saat 21:30 gibiydi. İndik sahile, belediyenin yapmış olduğu kiralanabilen bisikletlerden gördük. Çok güzel bir sistem oturtmuşlar. Elektronik bir sistem. İstersen bir kent kart alarak o kart üzerinden bisikletleri kiralaya biliyorsun, istersen kredi kartın ile kiralaya biliyorsun. Bizde hazır iki tane bisikleti yan yana bulmuşken (genelde bulunmuyor İzmir'de:)) hemen kiraladık. Yaklaşık 2 saat sahil şeridinde bisiklete bindik. Sonra bisikletleri durağa bıraktık ve yürüyerek evimize döndük. Etraftan ne bir rahatsız eden, ne başka bir şey olmadı. Güzel ya bu İzmir insanı :)
   Neyse çok uzattım. Pazar günü gemimiz 15:00 itibariyle hareket edecekti, ama bizden hareket saatinden 3 saat önce limanda olmamız istendi. Biz de istenildiği gibi 3 saat önce limana gittik. Limanın hemen yanında araba ile gelenler için bir otopark bulunuyor. ETS Tur müşterileri için günlüğü 10 TL'den aracınızı bırakabiliyorsunuz. Hemen limanın yanı olduğu için de büyük kolaylık oluyor. Araç ile gelmeyen müşterileri içinde hava alanı seferleri var. Ücreti konusunda bir bilgim yok açıkçası, ama tur çağrı merkezlerinden bilgi alabilirsiniz. Bir de eğer 15 TL tutarındaki "Yurt Dışı Çıkış Harcı"nı ödemediyseniz panik yapmayın, çünkü limanda ödeme yaparak pulunuzu alabiliyorsunuz.

   Aracımızı bıraktıktan sonra valizlerimizi personele teslim ederek gemiye geçtik. Sizin de bu şekilde yapmanızı tavsiye ederim. Çünkü ben gemide bekleyeceğime Çeşme'de gezerim derseniz son dakika bir yığılmaya denk gelebiliyorsunuz. Gemiye binerken limanda pasaportlarınız alınarak size elektronik gemi kartlarınız teslim ediliyor. Bu gemi kartları kişi adına düzenlenmiş ve üzerlerinde isimleriniz mevcut. Bu elektronik gemi kartlarını gemi içerisinde "Casino" haricinde yaptığınız bütün harcamalarınızda kullanıyorsunuz. Aynı zamanda gemiye inip - binerken de bu gemi kartlarının okutulması gerekiyor. Daha sonra gemiden ayrılacağınız zaman resepsiyona giderek gemideki harcamalarınızı ödüyorsunuz. Yani gemi içerisinde herhangi bir nakit para ya da kredi kartı kullanmıyorsunuz. Çıkışta ödemenizi ise ister kredi kartı ile isterseniz de nakit ödeyebiliyorsunuz. Aynı zamanda bu sene yapılan bir anlaşma ile "World Kart" ödemelerinize 6 taksit yapıyorlar.



   Bize gemide beklediğimiz 3 saatlik zaman dilimiz içerisinde Tur şirketi tarafından kek, tuzlu pasta ve çay ikramı yapıldı. Tabii self servis olduğu için bir de gemi full doluluk oranında olduğundan biraz sıra beklememiz gerekti. :) İkramlardan atıştırırken gemi personelinin de ufak bir dans gösterisi oldu, gayet keyifliydi. Su yerine başka bir şeyler içmek isterseniz bira 4€, meyve kokteyli (alkolsüz) 5€ gibi fiyatları var. Geminin kalkmasına son bir saat kala mecburi olan acil durum prosedürü uygulandı ve herkes can yelekleri ile birlikte geminin yemek bölümünde toplandı. Eğitim de yarım saat kadar sürdü. Sonrasında da konferans odasında gemiden, durulacak limanlardan, sosyal aktivitelerden bahsedilen ufak bir tanıtım yapıldı. Ufak dediysem bir saatten fazla da o sürmüştür. Bu tanıtımda kara turlarının ücretli olduğu her ada için bir iki adet kara turu olduğu söylendi. Sizinle bu turların fiyatlarını da paylaşmak isterim.
Biz açıkçası zaten tura çıkmadan önce adalardan motosiklet kiralayarak gezmeyi planladığımız için bu turların hiçbirine katılmadık.
   Hepsi bittikten sonra odamızın yolunu tuttuk. Oda beş yıldızlı otel odasıydı. Gerçekten konforlu, güzel ve oldukça temizdi. Odanın içerisinde bolca askı, TV (gerekli kanalların hepsini çekiyor), kasa, saç kurutma makinesi, yeterli havlu, buzdolabı ve sürekli yenilenen duş jeli ile şampuan vardı. Biz balkonlu oda tercih etmiştik ve bu tercihimizin ne kadar doğru olduğunu odaya girince anladık. Gemi yolculuğunda camlı oda tercih ederseniz camı açma şansınız yok. Özellikle görüş engelli odalar biraz daha fazla sıkıntılı. Tabii ki ücret olarak fark ediyor, ama eğer imkanınız varsa kesinlikle balkonlu oda tercih etmenizi öneririm. Özellikle akşam gemi yol alırken balkonunuzda çok keyifli zaman geçirebiliyorsunuz. Personelinin geneli yabacı ve güler yüzlüler. Türk personel de var, ama oldukça azınlıkta.

   Yemeklerden bahsetmek gerekirse aşçımızın Dünya çapında ikinciliği olan bir aşçı olduğu yapılan tanıtımda anlatılmıştı. Ama biz de yemeklerde buna şahit olduk. Akşam yemeklerinde iki çeşit ana yemek, bunun yanında inanılmaz geniş bir salata büfesi ve salata büfesi genişliğinde zeytinyağlı ve meze büfesi bulunuyor. Yemeklerde içeceğiniz su ücretsiz, ama bunun dışında bişey içmek isterseniz ücrete tabii. Kahvaltı da envai çeşit zeytin ve peynirin yanı sıra bolca yeşillik, ve bir sürü reçel mevcut. Aynı zamanda bir sabah waffle ve tost, bir sabah omlet gibi sıcak kahvaltılıklar da hazırlıyorlar. Biz öğlen yemeklerine adayı gezeceğiz diye hiç katılamadık, ama akşam yemekleri ile aynı formatta olduğunu tahmin ediyorum. Kahvaltı 08:00 - 10:00 arasında, akşam yemekleri de yine 08:00 - 10:00 arasında veriliyordu. Aynı zamanda isterseniz bir de alacarte restoran mevcut. 10 € karşılığında içki hariç olarak istediğiniz yemekten yiyebiliyorsunuz, ama biz akşam yemeklerine ancak yetiştiğimiz için burada yemek yeme vaktimiz olmadı.
 
   21 TEMMUZ 2014 - PAZARTESİ
   RHODES

   Adalara indiğiniz zaman bir sırt çantasına ihtiyacınız olacaktır. İçerisinde olması gerekenler ise plaj havlusu, güneş kremi, deniz ayakkabısı, güneş gözlüğü, cüzdan :)) gibi şeylerdir. Mutlaka ama mutlaka bütün adalarda şapka takın. Çünkü sürekli geziyorsunuz ve açık havadasınız. Özellikle Rodos adasında başınıza güneş geçme ihtimali yüksek. Deniz ayakkabısını da atlamayın derim, bazı sahiller taşlık, yani çakıl taşı gibi ama ayağınıza batıyor.
   Rodos diğer gittiğimiz adalara göre en büyük ve tarihi eser açısından en zengin ada demem pek yanlış olmaz herhalde.
   İsterseniz tur şirketinin düzenlemiş olduğu kara turlarına katılabiliyorsunuz. Fakat bu turlar bize biraz gereksiz pahalı geldiği için biz kendimiz adayı gezmeye karar verdik. Öncelikle adadaki insanlar Türkler gibi gayet cana yakın ve yardımseverler. Bu sebeple sıkıntı yaşamıyorsunuz. Gemiden iner inmez limanda bulunan araba ve motor kiralama firmaları var. Biz iner inmez kendilerine gittik 50 cc motorsiklet için 25 € istediklerini söylediler. Pazarlık yaptık, ama inmedi. Biz de biraz daha gezelim, başka yerden kiralarız dedik. Surların iç kısmına doğru girdik, ama sabah saatin sekizi olduğu için daha dükkanlar bile açılmamıştı. Biraz şehir merkezini gezdik ve arkeoloji müzesine ulaştık. İnanılmaz geniş bir müzeleri var. Açık alanlarda sıcaktan ölme ihtimaliniz olmasına rağmen, kapalı alanlar gayet serin. Klimalarına dikkat etmedim, ama mutlaka klimalı olmalılar. Bu yüzden kapalı alanlara gire çıka açık alanlardaki sıcağı da dengeleyebiliyorsunuz.
 









Minik Heykeller


   Arkeoloji müzesini bitirdikten sonra biraz daha gezindik, fakat başka araç kiralayan firma bulamadık. Biz de ilk konuştuğumuz yere gidip kiralamaya karar verdik. İlk konuştuğumuz kız yoktu. Farklı bir adam vardı. İlk defa gelmişiz gibi motorun fiyatını sorduk 20 € dedi :) Anlamadık niye bu şekilde bir oynama var, ama işimize geldi tabii hemen kiraladık. Burada şunu belirteyim ki adaları gezmek için 50 cc bir motor sizin için yeterli olacaktır. Ben motor kullanamam derseniz atv de kiralıyorlar, ama fiyatları konusunda bir fikrim yok. Rodos'ta adanın tepesine güzel, ağaçlık bir yoldan çıkarak gezebileceğiniz eski Ialysos ve Filerimos tepesine ulaşıyorsunuz. Yazı yazmadan önce okuduğum bir çok yazıda buradan bahsedilmediğini gördüm. İnsanlar genelde sahil kesiminde kalmayı tercih etmişler sanırım. Ama çıktığınız bu tepe adayı en güzel şekilde görebileceğiniz ve panaromik olarak resim alabileceğiniz yer.
   Rivayetlere göre, 14. YY.da Kudüs'ten gelen Filerimos adlı bir Manastır rahibi beraberinde mucizevi bir ikona getirerek bir kilise inşa etmiş ve ondan sonra bu tepe, onun adıyla anılmaya başlanmış. İnşa edilen kilise hala aynı şekli ile duruyor. 3€ karşılığında bu kiliseyi gezebiliyorsunuz. Aynı zamanda şovalyelerin 5 Ağustos 1309 yılında adayı işgal ettikleri zaman aynı yerde inşa ettikleri manastırı da burada gezmeniz mümkün. Manastırın giriş kapısının önünde ise meşhur Road of The Martrydom "Azap Yolu" uzanıyor. Yol komple kaldırım taşları ile döşeli ve yol boyunca sağ tarafınızda "Hazreti İsa'nın Son Haftası" ve çarmıha gerilmek üzere "Golgotha" tepesine çıkışını gösteren bakır tabelalar bulunuyor. "Azap Yolu"nun sonunda ise 18 metre yüksekliğinde bir Haç heykeli bulunuyor. 14 Eylül 1930'da İtalyanlar buraya taştan bir Haç dikmişler, fakat zamanla tahrip olunca bugünkü Haç ile değiştirilmiş. Haccın içerisinden merdiven ile tepesine çıkılabildiği söylenmesine rağmen biz gittiğimizde kapısı kapalıydı. Yine de Haç heykelinin bulunduğu yerden bütün Rodos adasını izleyebilirsiniz. Bu arada bu tepeyi gezerken karşılaşacağınız tavus kuşları olacaktır. Herhangi bir yere kafeslenmemişler ve orada serbestçe gezebiliyorlar. bence bu çok keyif verici bir şey. Onlar da oradan ayrılmıyor zaten. Kafeslenmeye ihtiyaçları yok yani. Hava çok sıcak oluyor, ama tepe de bir de küçük çay bahçesi var. İsterseniz burada oturup biraz soluklanabilir, soğuk bir şeyler içebilirsiniz. Veya tavus kuşları için mısır alıp, onları beslemeyi deneyebilirsiniz.



















   Tepeden iner inmez gördüğümüz ilk plajda durduk diyebiliriz, çünkü sıcaktan ve yürümekten ölmek üzereydik. Şezlonglar için 4'er €'dan toplamda 8€ verdik. Ama isterseniz plaja yani kuma havlunuzu yayıp ta oturabilirsiniz kimse size bir şey demez veya para istemez. Çünkü Türkiye'de olduğu gibi Yunanistan'da plajlar paralı değil. Onlar insanlara açık. Eğer şezlong istersen kendi zevkindir, ona paranı ödersin. Bu en lüks plajlarında bile aynen bu şekilde. Kapıdan elini kolunu sallayarak girebiliyorsun. Sonra içeride istersen kuma uzan, beş kuruşta ödeme :) Plajdan tam kalkıyorduk ki küçük bir kamyonet yanaştı. İçerisinde bir sürü meyve ve dilimle satıyorlar. Hemen ananas istedim tabii :) 2 dilim ananas için ise 3€ ödedim. Yalnız cidden yediğim en tatlı ananastı diyebilirim.







   Biraz serinledikten ve kendimize geldikten sonra, adanın kalan yerlerini gezmeye karar verdik ve tekrar merkeze doğru yola çıktık. Aslında akvaryumu gezmeyi planlamıştık, ama Türkiye'deki akvaryumlarla aynı konseptte yapıldığını duyduğumdan ve zamanımız oldukça kısıtlı olduğundan es geçtik. Buradan Dünya'nın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Rodos Heykeli'nin (Kolossos) bulunduğu antik liman girişine gittik. Heykel zamanla tahrip olup, yıkıldığından dolayı şu anda heykelin ayaklarının bulunduğu yerde iki tane keçi heykeli bulunuyor. Burayı resimleyip, bir tane kilise gezdikten sonra, surlarla çevrili şehir merkezine gidip bu sefer açılmış olan mağazaları gezdik. Bir cafede oturup bişeyler içtikten sonra da artık zamanı geldiği için motorumuzu bıraktık ve gemimize döndük. Gemiye dönmeden önce tabii ki Duty Free'ye uğramayı ihmal etmedik. İçki fiyatları inanılmaz fark ediyor. Demedi demeyin.
   Söylemeden geçmeyeyim, bizim acemiliğimize denk geldiği için atladığımız yer olan "Büyük Üstadlar Sarayı"nı siz gezmeyi ihmal etmeyin. Sonradan resimlerini incelediğim zaman, adada gezilebilecek en güzel tarihi yerlerden biri olduğunu gördüm.


22 TEMMUZ - Salı
MYKONOS

   Mykonos'a da yerel otoriteler tarafından giriş izni verildikten sonra gemimizden indik :) Adaların her birine inmeden önce yerel otoriteler tarafından iniş izni verilmesi gerekiyor. Bu sebeple bu anonsu duymadan gemiden inemiyorsunuz. Mykonos limanı şehir merkezine yaklaşık 4 KM uzaklıkta ve yolu pek yürünebilecek gibi değil. Bu sebeple iki, aslında üç seçeneğiniz var. Birincisi ETS Tur tarafından düzenlenen turlara katılabilirsiniz ki bu daha önce de belirttiğim gibi bence gereksiz pahalı. İkincisi yine ETS Tur tarafından sağlanan ve gün boyunca sürekli devam eden, sizi şehir merkezine götüren otobüs seferleri. Bunların da fiyatı kişibaşı 10 €. Biz ise limanda bulunan deniz taksiyi tercih ettik. Her yarım saatte bir kalkıyor ve kişibaşı 2 € alıyorlar. Şehir merkezine vardığımızda zaten yine 20 € vererek motor kiraladık.
   Deniz taksi sizi tam da şehir merkezine bırakıyor. Hemen ara sokaklara dalıp, o ara sokaklarda kaybolmanın keyfini yaşamak istedik. Mykonos'ta sokaklar çok dar ve her yer bembeyaz. Hem yerler, hem duvarlar bembeyaz. O kadar güzel ki yaşamanız lazım. Sokakların bu şekilde yapılmasının bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla Mykonos'un insanı buharlaştırabilecek güneşinden korunmak için eskiden evler birbirlerine bu kadar yakın ve sokaklar labirent şeklinde. Çünkü sokaklarda gezerken neredeyse hiç güneşe denk gelmiyorsunuz. Bir de tabii ki düşman işgal etmek isterse kaçmak için zaman kazanmak adına sokaklar bu şekilde labirent gibi düzenlenmişler.




   Bu arada bu ara sokaklar sadece sokak değil :) Nasıl yani diyorsanız şu şekilde özetleyebilirim ki; her ara sokaktan bir diğerine geçerken ünlü markaların dükkanlarını, inanılmaz şirinlikteki cafelerini, modern sanatlar müzesini, restoranlarını görebilirsiniz. Hepsi ayrı bir sürpriz gibi bir köşeyi döndüğünüz anda karşınıza çıkıyor. Bu sebeple geziniz daha da keyifli bir hal alıyor.
   Bir de ara sokaklardan sahil kesimine geçip, küçük Venedik denilen bölgeyi ve bölgede bulunan yel değirmenlerini görmelisiniz. Ama buraya akşam gün batmadan hemen önce gelmeli ve güneşin batımını burada izlemelisiniz. Mykonos'ta güneş batımını alkışlamak gibi bir adet varmış. İnsanlar güneşin batımını izliyorlar ve tam batarken alkışlıyorlar. Çünkü burada günün batımı enfes...
   Ara sokaklardan çıktıktan sonra güneşle kucaklaşıyorsunuz. Yok yok gerçekten kucaklaşıyorsunuz :) İnanılmaz bir sıcak var. Üzerinize giydiklerinize dikkat etmenizi tavsiye ederim. Mümkünse ince ve omuzlarınızı örten bir şeyler giyerseniz akşam rahat uyuyabilirsiniz.



   Neyse ara sokaklardan çıktıktan sonra biraz yukarıda kalan bir kesimde motor kiralayan firmaları görebiliyorsunuz. Zaten hepsi yanyana. Biz yine sorarak 20 € fiyatı olan bir motor bulduk. Yine belirtebilirim ki 50 cc size rahat yetecektir. İsterseniz ATV'de kiralayabilirsiniz tabii ki.
   Motorumuzu kiraladıktan sonra Mykonos'un meşhur plajlarına gitmek üzere yola çıktık. Yolda sizi tabelalar yönlendiriyor, ama siz işimi garantiye alacağım derseniz her yerden bir broşür temin edebiliyorsunuz. Adalar zaten küçük olduğu için broşürdeki harita üzerinden de yolunuzu rahatlıkla bulabilirsiniz. Gitmeden önce yaptığım araştırmalarda Mykonos'un plajlarının ve plaj partilerinin çok ünlü olduğunu öğrenmiştim. Bu sebeple zaten ilk hedefimiz plajlardı. İlk gittiğimiz plaj ise Elia Beach oldu. Elia beach diğerlerine göre biraz daha sakin, biraz daha aile mekanı gibi. Kafanızı dinlemek için burayı tercih edebilirsiniz. plaja gittiğiniz zaman isterseniz şezlong kiralayabilir, isterseniz de sahile havlunuzu serip oturabilirsiniz. Türkiye'deki gibi kime buraya oturamazsın demiyor. Bizim de daha gideceğimiz iki plaj olduğu için şezlong kiralamak yerine kumsala oturmaya karar verdik. Elia Beach denizi için mükemmel demem sanırım yanlış olmaz. Gerçekten çok berrak ve keyifli bir denizi var. Ama diğer plajların denizi de aynı şekilde. Buna güvenerek istediğiniz plaja gidebilirsiniz :)
   Denizimize girip, kuruduktan sonra Paradise Beach'e gitmek üzere motorumuzla yola koyulduk. Fakat size o kadar anlatmış olmama rağmen kaybolduk :) Mykonos'un arka yolları aynı Çeşme gibi. Kurak patika yollar. Sağda solda hiçbir şey yok. Bizde yanlış bir sapaktan girince kaybolduk. Sonrasında da Elia Beach'e giderken kullandığımız ana yola çıktık bir şekilde. İyi ki o yola çıkmışız. Yolun üzerinde görülmesi gereken bir kiliseye rastladık. Kilise'nin resimlerini görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız :)















  Bundan sonrasında size bahsetmek istediğim küçük bir konu daha var. Belki gittiğinizde sizin de dikkatinizi çeker diye düşünerek bu bilgiyi paylaşıyorum. Yunanistan'ın sadece adalar değil herhangi bir yerinde de bu manzarayı görmeniz mümkün.
   Anlatmak istediğim şudur ki Yunanistan da yol kenarlarında küçük kiliseye benzeyen, eve benzeyen şeyler görebilirsiniz. Bu minik yapıların içerisinde bazı resimler, belki bir kaç tane küçük not, çiçekler de görebilirsiniz. Bu minik yapılar aslında o yolda trafik kazası sebebiyle ölen insanları temsil ediyor. Dikkat çekici bir özellik olduğunu düşünüyorum. Ölen kişinin ailesi tam öldüğü yere bu şekilde bir anıt yaptırıyor ve kişinin hep hatırlanmasını sağlıyor. bununla ilgili de bir kaç resim çekmiştim. Bunları da sizinle paylaşmak isterim.








 





   Şimdi bundan sonrasında gezimize kaldığımız yerden devam edebiliriz :)
   Nerde kalmıştık? Evet Paradise Beach'e gidiyoruz. En sonunda vardık. Yalnız yol biraz yokuş. Korkmayın 50 cc motor inişte zaten sıkıntı yok. Çıkışta biraz zorlanıyor, ama çıkıyor. Sakın stres yapmayın yani :))
   Paradise Beach açıkçası çok kalabalık. Fazla kalabalık. Ayrıca her çeşit insan var. Sakın yanlış anlamayın bu benim çok hoşuma gitti. İnsanların yadırganmadan istedikleri gibi, istedikleri şekilde yaşayabilmeleri bence çok güzel bir şey. Neyse konudan dağılmadan devam ediyorum. Paradise Beach eğer şezlonglarda yer bulabilirseniz keyifli bir yer. Çok güzel bir bar yapmışlar, ama bar anladığım kadarıyla gece partilerinde daha çok iş görüyor. Gündüz sadece alkol dağıtma görevinde. Biz yine kumsalımıza havlularımızı serip hemen denize koştuk. Dönüşte biraz kurumak için güneşlenirken yanımıza kızlar geldiler. Bu kızlar akşamki parti için bilgi veriyorlar, şehir merkezinden kalkan araçları anlatıyorlar, fiyatları söylüyorlar falan... Bildiğiniz üzere Mykonos'taki en önemli şey gece partileri ve unların plajlarda düzenlenenleri. Bizim pek ilgimizi çekmedi nedense. Kuruduktan sonra buradan da ayrılıp Süper Paradise'a doğru yola çıktık. Gitsek mi gitmesek mi diye kararsız kaldığımız bir yerdi çünkü yorulmuştuk ve sonuçta plaj gezmiştik. Yine de gitmek istedik, sonrasında da iyiki gitmişiz dedik. En çok eğlendiğimiz yer burası oldu. Girişin hemen yanında barın puf koltuklarına oturduk. Biz oturduktan yaklaşık bir yarım saat sonra ufak bir dans gösterisi ve müzik başladı. En son baktığımda çevremiz insan kaynıyordu ve biz onların tam ortasındaydık. İnanılmaz eğlendik.














   Plaj partisinden ve hayli yorgunluktan sonra akşam yemeğimiz için otelimize yani gemimize geri döndük. Motor ile gittik, kendimize geldik, üzerimizi değiştirdik, güneşin batışını marinadan izledik. Eğer imkanınız varsa siz ufak venedik denilen yerden izleyin. Sanırım orası daha keyifli herkes orayı öneriyor. Biz izlediğimiz yerden de keyif aldık açıkçası.
   Sonrasında tekrar şehir merkezine indik. Önceden aldığımız istihbarat üzerine Nikos Tavern'e gittik. Küçük, çok keyifli, inanılmaz kalabalık bir yerdi. Yediğimiz yemekler enfesti. Garsonumuz çok sevimliydi. Yarı Türkçesiyle bizimle çok güzel anlaştı. Biz ise yediklerimizin tam anlamıyla keyfine vardık.
Karides Rizotto
Midye


Kalamar Tava
Niko's Tavern

Kalamar Dolması







   Bu arada belirtmeden geçmemeliyim. Eğer Yunan adalarına gidiyorsanız mutlaka tatmanız gereken bir şey de kalamar dolmasıdır. İnanılmaz bir lezzet. Bizde de yok ayrıca. Bunun dışında resimlerde gördüğünüz gibi ben deniz mahsullü risotto yedim. Eşim her şeyden tattı. Deniz mahsüllü risottonun tadını anlatamam, gidip denemeniz lazım. Kalamar ise ayıklanmadan kolları ile birlikte geliyor ve bence bu şekilde daha lezzetli oluyor. 
   Biz yemeğe geçmeden önce motorumu teslim ettik. sonrasında 23:00'de olan son sefer deniz taxiye yetişerek gemimize döndük. Gemi ise sabah 06:00'de Mykonos limanından hareket etti. Ama biz o kadar yorgunduk ki kalkış saatini göremedik. 

23 Temmuz - Çarşamba
SANTORINI

   Santorini'ye öğle saalerinde vardık. Biraz çalkantılı ve mide bulantılı bir yolculuk oldu. Çünkü beni deniz tutuyor. Benimle birlikte geminin yarısı da aynı şekildeydi. Kahvaltı ettikten sonra odama çıkıp yattım. Gemi yanaşana kadar da kalkmadım. Bu şekilde de mide bulantımdan kurtulmuş oldum.
   Santorini'ye indiğimiz zaman gezdiğimiz adalar arasında en güzeli olduğunu fark ettik. Santorini tepeye kurulmuş volkanik ada üzerinde bulunan bir şehir. Tamamen bembeyaz ve mavi. Yukarıya çıkmak için ise üç yolunuz var. Birincisi teleferik, kişi başı 5 €karşılığında sizi yukarıya götürüyor. İkincisi eşşek veya atlar, bunların fiyatını teleferik ile çıktığımız için maalesef ki bilmiyorum. Üçüncüsü yürüyerek çıkmak ki o sıcakta bu pek mümkün değil. Biz teleferiği kullanmayı seçtik. 


   Santorini ile ilgili küçük bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Bu adada çok fazla kalmadığınız ve bütün adayı gezmek istediğiniz için açıkçası plaja gitmeye vaktiniz olmuyor. Bu sebeple benim şahsi fikrim yanınıza boşuna havlu, güneş kremi gibi şeyler alıp yük yapmayın. Çünkü adayı yürüyerek geziyorsunuz. üzerinizde o ağırlıkla gezmesi zor oluyor Aynı zamanda bir adet parmak arası terliğiniz yanınızda olsun. Spor ayakkabınız da ayağınızda :) Yanlış anlaşılmasın kendi deneyimlerime dayanarak bunları söylüyorum. Ben boşuna aldığım ağırlıklar yüzünden biraz sıkıntı yaşadım açıkçası. 
   Şimdi başlayalım Santorini'yi gezmeye...
   Biz yukarıya çıktığımız zaman sağ tarafa yani Oia Tepesi'ne doğru yürümeye karar verdik ve bayağı uzun bir mesafe yürüdük. Açıkçası adanın küçük olduğunu düşünerek bu sefer motor kiralamak istemedik. Ama bu şekilde değilmiş ve biz Mavi Kubeler olarak bilinen yere gidemedik. Bu sebeple burasının resimleri elimizde yok. Ama siz gittiğiniz zaman gezmeyi ihmal etmeyin. 
   Oia tepeisne doğru yürürken Santorini adasının inanılmaz güzel manzarası ile karşı karşıya kalıyorsunuz. gerçekten inanılmaz. Gidip bu güzellikleri kendi gözlerinizle görmeniz görmeniz lazım. 












   Oia tepesindeki resimleme şansını gerçekten kaçırmayın. Son reismde gördüğün hac resmi Oia tepesindeki kilisenin Haccıdır. Resim görüldüğü üzere inanılmaz güzel. 
   Buraya kadar geldikten sonra, döndük diğer uca doğru yürümek için. 
   Diğer tarafa doğru yürürken denk geldiğimiz gelin-damat ve gezdiğimiz kilisenin de resimlerini sizinle paylaşmak istiyorum. 





   Daha sonrasında Santorini çarşısına indik. Çarşıda karnımızın acıktığını hissettik. Tabii ki biraz da merak verdı. Bbu merak neye derseniz Yunan dönerine :) Evet Adalarda her yerde görmemize rağmen bir türlü döner yiyemedik ve meraktan çatlamak üzereydik. Biz de en sonunda Santorini adasında bu dönerin tadına bakmaya karar verdik. İlk anda benim Milli duygularım kabardı, hadi canım bizim kadar güzel yapamaxlar, zaten bizden çaldılar dedim. Ama yedikten sonra üzgünüm ki fikrimi değiştirdim. Resim çekmeyi unuttuğum için sizinle paylaşamıyorum, fakat nasıl bir şey olduğunu anlatabilirim. 
   Öncelikle döner aynı döner. Et olarak pek bir farkı yok yani. Döner ise bizim bazlama dediğimiz ekmeğin biraz daha incesine yapılıyor. İçerisinde ise patates kızartması ile birlikte yoğurtlu ve kremalı bir sos konuyor. Fakat konulan bu sos inanılmaz lezzetli. Yani üzülerek belirtmem gerekiyor ki Yunanistan'a gittiğiniz zaman et dönerinden yemelisiniz çünkü gerçekten lezzetli. 
   Bundan sonrasında biraz daha şehir merkezinde gezdik ve gezimizin sonuna doğru yaklaştık. Aşağıya ise yürüyerek inelim dedik. Siz de o şekilde mi düşünüyorsunuz? Hemen söylüyorum eğer yürüyerek aşağıya inecekseniz biraz kokulu ve yol üzerinde at ve eşeklerle karşılaşma durumuna hazırlıklı olun. Biz bir kaç kere durup kenarlara kaçmak zorunda kaldık hatırlamıyorum.






   Aşağıya indikten sonra sahil kenarındaki cafelerden birisinde oturup bizi gemimize getirecek olan botumuzu bekledik. Beklerken canlı müzik dinleme şansımız da oldu aynı zamanda. Bu botlar saat başı gelip sizi gemiye götürüyorlar. Bota binmeden önce Duty Free'ye de uğradık tabii ki. 
   Gemimize herkesten önce gittik. Gemide çok fazla insan olmadığı için son gün bir de geminin havuzundan yararlanalım dedik. Havuz biraz küçük, ama kimse olmadığı zaman keyifli olabiliyor. Ama jakuziye giremiyorsunuz. Çünkü sabahtan akşama kadar güneş alan jakuzi akşam termal  suya dönüşmüş oluyor. Belirtmeden geçemeyeceğim ki kaynama derecesini de geçiyor. Resmen ayağım yandı gireyim dediğimde :) 
   Havuz keyfinden sonrasında da akşam yemeğimizi yedik, gemimizin snack barında akşam içkimizi de içtikten sonrasında odamıza çekildik ve ertesi sabah Çeşme limanına yanaştık. 
   Son olarak gemi ile ilgili bir kaç detay vermem gerekirse gemide güzel bi bar bulunuyor. Ayrıca akşam bizim gitmediğimiz ama DJ performanslarının olduğu bir discosu da var. Gençlerin orada eğlendiğine şahit olduk. Aynı zamanda her beş yıldızlı otelde olan gösteriler de geminin orta güvertesinde, restoranın tam karşısında yapılıyor. İsteyen kişiler bunlara da katılabilirler tabii ki. Yani geminin aktiviteleri de hiç azımsanacak şekilde değil.
   Şimdilik benim aktaracaklarım bu kadar. Gerisini de siz gittiğiniz de görün :))



Sevgiyle kalın,
Merve...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı